1 Sempozyumun Bildirileri
1
1


Tarihselden Moderne Özbekistan:
TİMUR DÖNEMİ VE SONRASI
KAYNAK ARAŞTIRMALARI SEMPOZYUMU
13-17 Temmuz 2009
Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Farabi Salonu / Sıhhiye
Türk Tarih Kurumu A ve B Salonları / Sıhhiye


Prof.Dr. F. Sema Barutcu ÖZÖNDER
Sempozyum Düzenleme Kurulu Eş Başkanı

Açış Konuşması
13 Temmuz 2009, Pazartesi
Saat:  10:00 – 12:30      Yer:  DTCF Farabî Salonu / Sıhhiye

 

1

Özbekistan Cumhuriyetinin Büyükelçisi, Sayın Ulfat Kadirov
Büyükelçiliklerin Değerli Mensupları,
Sempozyuma Türkiye ve Özbekistan’dan iştirak eden çok değerli âlimler,
Sayın Rektör Vekili, Dekanım, Sayın Konuklar, Hocalarım, Meslektaşlarım, Sevgili Öğrenciler,

Tarihselden Moderne Özbekistan: Timur Dönemi ve Sonrası Kaynak Araştırmaları Sempozyumu’na hoş geldiniz, şeref verdiniz. Özbekistan Bilimler Akademisi El-Biruni Şarkşinaslık Enstitüsü’nün işbirliği ile Üniversitemiz ve Türk Tarih Kurumu’nun birlikte düzenlediği bu Sempozyumu Özbekistan Cumhuriyeti’nin başşehri Taşkent’in kuruluşunun 2200. yılına bağışlıyoruz. Türk medeniyetinin bu mühim merkezi; Taşkent, bağımsız Özbekistan’ın başkenti olarak sonsuza kadar yaşasın, var olsun! Mengü bolsun!

16 Temmuz Perşembe gününe kadar devam edecek olan Sempozyumumuzun oturumları Türk Tarih Kurumu’nun konferans salonlarında gerçekleştirilecek, 17 Temmuz 2009 tarihinde, Cuma günü saat 10:00’da Farabi Salonunda yapılacak değerlendirme oturumuyla sona erecektir.

13 oturum hâlinde gerçekleştirilecek olan sempozyuma, Özbekistan’dan ve Türkiye’den Sempozyum konuları ile ilgili alanlarda uzman 65 bilgin iştirak etmektedir.

Sempozyum oturumları Tarih, Dinler Tarihi, Dil, Edebiyat, Bilim Tarihi, Sanat Tarihi ve Arkeoloji alanlarında “Timur Dönemi ve Sonrası Kaynak Araştırmaları”nda özelleşecek oturumlar hâlinde düzenlenmiş; sempozyumda tartışılacak konular

  • Timur dönemi . Timuroğulları dönemi . Şeybanîler Dönemi . Babürlüler dönemi .
    Hanlıklar dönem . Çarlık dönemi . SSCB dönemi alt başlıklarına ayrılarak Timur Dönemi ve Sonrası Siyasî ve Sosyal Tarih Araştırmalarının Kaynakları,
  • Timur Dönemi ve Sonrası Düşünce Tarihinin Kaynakları,
  • Timur Dönemi ve Sonrası Misyon Tarihinin Kaynakları,
  • Yazılı edebî mirası (15-19. yüzyıllar) . Batı ve Doğu Türk dili ve edebiyatı ilişkileri . Doğu Türkçesi gramer ve sözlükleri . Tarihselden moderne Özbekistan sözlü edebiyatının kaynakları . Modern Özbek yazı dili ve ağızları araştırmaları alt başlıklarına ayrılarak Timur Dönemi ve Sonrası Dil ve Edebiyat Tarihi Araştırmalarının Kaynakları,
  • Timur Dönemi ve Sonrası Bilim Tarihinin Kaynakları
  • Türk Arkeoloji ve Sanat Tarihi Araştırmaları
  • olarak belirlenmiştir.

    Böyle bir konu dağılımı, merkezine, odağına araştırma nesnesi olarak “Türk”ü alan her sosyal ve beşerî bilgi alanı olarak hudutlarını çizdiğimiz Türkoloji tanımımıza denk gelmektedir. Dilinden edebiyatına, siyasî, coğrafî, sosyal ve kültürel tarihinden ruhî ve idrakî yapısına kadar uzanan bir hatta Türkleri öğrenme biliminin adı olan Türklük biliminde Timur dönemi ve sonrasının tenkidî ve çapraz araştırmalarının yapılması demek, yaklaşık 650 yıllık bir zaman içinde İtil’den Hindistan’a, Tanrı dağlarından İzmir ve Şam’a kadar devletinin sınırlarını çizen Timur’un ve onun çağdaşlarının ve onların maddî ve manevî mirasını koruyup, yaşatıp geliştirerek bugüne taşıyabilme kabiliyetini gösterebilenlerin araştırılması demektir. Türkleri araştırma nesnesi olarak seçen tarihçiler, dilciler, edebiyatçılar, din tarihçileri, bilim ve düşünce tarihçileri, arkeolog ve sanat tarihçileri bu geniş mekânın araştırılıp incelenmesinde, siyasî ve sosyal-kültürel olarak Türk olmayan toplumların kaderini belirleyen, bu toplumları tesiri altına aldığı kadar, onların tesiri altında da kalabilen bir milletin araştırmasına girişmiş demektir.

    İnsanlık tarihinin, fethettiği yerleri kendilerine kalıcı, nihaî yurt yapan soy esası üzerine kurulu fütuhatçı toplumlarının siyasî, sosyal ve kültürel tarihlerini, dillerini, edebiyatlarını, düşünce yapılarını, sanat ve estetik zevklerini araştırmak hiç kolay değildir. Böyle toplumlar esasen uyum ve kendisine uydurma kabiliyeti yüksek toplumlardır ve umumiyetle verdikleri nispette, hazmederek alma kabiliyetine, yetisine de sahip olurlar. Böyle hükümran toplumlar, zaman zaman üzerine oturdukları medeniyetlerin ve kültürlerin dillerini kullanmada bir beis de görmeyebilirler, âdil hükümranlığın sağladığı öz güven yüksek himayeyi de peşinden getirdiğinden, bu dillerin bilim ve edebiyat dili olarak bizzat onlar tarafından geliştirildiği de görülebilir. Diğer yandan böyle hükümran toplumların çift taraflı temaslarının neticeleri, sonuçları tarihin akışını da etkileyebilir. Meselâ, onlar kendilerini korumakla birlikte, birbiri ile kesişen asıl mekânlarının, yurtlarının daha çok kenarlarında olmak üzere birleşenin bir parçası olarak yeni toplumlar, diller, kültürler de üretebilirler. Bu tür şeyler onları bir kimlik krizine sürüklemedikçe, kaygı verici veya düşündürücü de değildir.   
    Tarihin Türkleri böyle bir toplumdur. Türkiye Türkleri ve Özbekler de dâhil bugünün Türkleri bir yandan kendi dillerinde yarattıkları zengin bir yazılı ve sözlü kaynak mirasına sahipken bir yandan da tarihsel Doğu ve Batı Türk hükümranlık alanları içinde, Türk, Arap, Fars dilleri başta olmak üzere çeşitli dillerde yazılmış sayısız dönem eserinin varisidirler. Bütün bunlar bugün Türklük araştırmalarının birinci el, asıl kaynak değerindeki malzemeleridir. Türkoloji araştırmalarının sağlıklı olarak yapılabilmesinin temel şartı böyle birinci el/asıl kaynakların tenkidî, çapraz incelemelerle değerlendirilmesidir.

    Türkoloji 20. yüzyılda hayli mesafe almıştır. Türklere ait yazılı ve sözlü mirasın araştırılıp incelenmesinde Türk dünyası Türkologları kadar Batılı ve Doğulu şarkıyatçı ve Türkologların da katkıları olmuştur. Onları burada minnetle anıyoruz. Ancak daha yapılacaklar vardır.

    Türkolojinin kaynak araştırmalarının zorlukları saymakla bitmez. En başta bu kaynaklar, yalnızca Özbekistan sahasına ait müze ve kütüphanelerde değil, Türkiye başta olmak üzere Dünya’daki pek çok kütüphane, arşiv ve yazma müzelerinde dağınık olarak bulunmaktadır. Bu kaynakların bugün bırakın toplu bir katalogunu, tek tek bulundukları yerlerdeki müstakil katalogları bile henüz yapılmayı beklemektedir. Kazan Devlet Üniversitesi Kütüphanesindeki Türkçe olanlarının yirmi bin (20,000) adet olduğunu bildiğimiz el yazmalarının ancak ikibininin (2,000) demir baş kaydı vardır. Bugün birlikte bu sempozyumu düzenlediğimiz El-Biruni Şarkşinaslık Enstitüsü’nün yazma eserler arşivi yetmiş beş bin yazma eserle birlikte, tarhanlık yarlıkları, kadı sicilleri ve muhtelif türden on binlerce belgeyi barındıran bir hazine değerindedir. İran’daki on binlerce Türkçe yazma eserin bir kısmı hakkında birkaç makaleyi saymazsak ülkemizde daha geçtiğimiz yıl hazırlanıp basılan bir katalogla haberdar olduk. Pakistan, Hindistan ve Bengaldeş kütüphane ve müzelerindeki Türkçe kaynak eserlerin varlığı hakkında birkaç yüzeysel yayın dışında çoğumuzun sağlam ve sağlıklı bilgisi yoktur. Türkiye’nin dört bir tarafına dağılmış kütüphane ve müzelerdeki bildiğimiz on binlerce yazma eser ve belgenin çoğu istenen ölçülerde kataloglanmamıştır. Rusya ve Batı ülkelerinin kütüphane ve arşivleri ise yoğun olarak 19. yüzyılda toplanan binlerce, onbinlerce Türkçe dâhil Doğu dillerindeki yazma eserlerle doludur. Özel kütüphanelerde ve aile yadigârı olarak kişilerin ellerinde saklanan çoğu yazma ve belgeden ise haberdar değiliz.

    Tarihselden moderne Türkiye dâhil Türk dünyası arşivlerinin büyük bir kısmı ise tasnifsizdir; dolayısıyla araştırmaya da açık değildir.

    Kaynak araştırmacısı yüzbinlerce dağınık, tasnifsiz bir belge yığını ile hâlâ karşı karşıyadır.   
    Türkiye ve Özbekistan’ın devlet dilleri, 20. yüzyıla kadar biri doğuda, diğeri batıda yayılan, ilmî ve edebî faaliyetin Batı ve Doğu Türkçesi veya Osmanlı ve Çağatay Türkçesi diye adlandırılan aynı dilin iki yazılı türünün bugünkü devamcılarıdırlar. Bu iki yazı dili etrafında oluşan ilmî ve edebî çevrelere mensup âlim ve sanat ehlinin sürekli ve canlı bir ilişki hâlinde olduklarının delili için, yalnızca Türkiye ve Özbekistan kütüphanelerindeki yazma eserlerin çıkış yerlerine bile bakmak yeterlidir. Kişverî Divanının bir nüshası Türkiye’de ise, bir nüshası İran’da, Azerbaycan’dadır, ama muhakkak bir nüshası da Taşkent’tedir. Batı çevresi Türk edebiyatının zirvedeki şahsiyeti Fuzuli’nin el yazma eserleri yalnızca Irak’ta, İran’da, Türkiye’de değildir. Taşkent’te, Kazan’da, Kâşgar’da da vardır. Yalnızca Doğu Türk edebiyatının değil, bütün Türk edebiyatının en doruktaki şahsiyeti, edebiyat ve tarih ilminin ve şiir yazma alanının tartışmasız sultanı Ali Şir Nevayî’nin eserleri yalnızca Özbekistan kütüphanelerinde değildir. Yalnızca İstanbul kütüphane ve müzelerinde de değildir. Eğer bir tenkitli Nevayî külliyatı hazırlamak istiyor iseniz Anadolu’nun her yanına yayılan Nevayî yazma eserlerine de ulaşmanız gerekmektedir. Batı Türklüğünün, Anadolu Türklüğünün Nevayî icadına vukuf için hazırladığı Abuşka lugatinin onlarca nüshası yalnızca İstanbul’da yoktur, Anadolu kütüphanelerine ve özel kütüphanelere bakmanız gerekmektedir.

    Semerkand’ı ilimin ve edebiyatın himaye edildiği bir medeniyet merkezi hâline getiren Timur ve onun evlâdıyla sağlam temelleri atılmış olan Batı ve Doğu Türk sahaları arasındaki ilimde, edebiyatta, mimarî ve güzel sanatlar alanındaki yoğun ve sıkı ilişkiye dair bir fikir edinmek için Sempozyumumuza Özbekistan’dan ve Türkiye’den iştirak eden âlimlerimizin tebliğlerinin, bildirilerinin başlıklarına bile bir göz atmak kâfi gelebilir.

    Türbesini Emir Timur’un yaptırttığını bildiğimiz Ahmet Yesevî’nin hikmet tarzının, geleneğinin temsilcilerini Doğu Türk sahasında ve İdil-Ural sahasında bulmak tabiî gelebilir, lâkin hikmet geleneğinin kaynaklarının eksiksiz tespiti, Anadolu’yu araştırma alanımız içine almakla tamamlanabilir. Prof.Dr. Mustafa Canpolat ekolünden gelen onun öğrencisi Prof. Dr. Önal Kaya’nın bildirisi bu açıdan çarpıcı bilgiler sunacaktır. Aynı ekolden Prof.Dr. Deniz Abik ise Türkiye’deki Nevayî araştırmaları ve Türkiye kütüphanelerindeki Nevayî eserleri Yazmalarını bildirecektir. Tarihçi Doç.Dr. Rüya Kılıç’ın bildirisi Türk Düşünce Tarihinin Doğudan Batıya uzanan kaynakları üzerinedir. Osmanlı ve Türkistan sahası arasındaki ilmî ilişkilerin değerini anlamak için bilim tarihçileri Prof.Dr. Melek Dosay Gökdoğan ve Prof.Dr. Hüseyin Gazi Topdemir’in Timur coğrafyasından Dünyaya Yayılan Matematik Geleneği ve “Osmanlı Bilim Geleneğinin Oluşmasında Semerkand Okulunun Etkisi” başlıklarını taşıyan bildirileri fikir verebilir. Timurîlerin Türk sanatına etkilerini araştırmak isteyen bir Özbekistanlı sanat tarihçisi Osmanlı Mimarisi ve sanatının örneklerini tabiî olarak ancak Anadolu coğrafyasında tespit edebilecektir. Sanat tarihçileri Yrd.Doç.Dr.  Turgay Yazar’ın ve Yrd.Doç.Dr. Erdal Eser’in bildiri başlıkları “Erken Osmanlı Mimarlığında Timurlu Etkileri” iken Yrd.Doç.Dr. Rüstem Bozer’in bildiri başlığı “Timurlu Zamanında Türkistan-Anadolu Ahşap Sanatı Münasebetleri”dir. Osmanlı devletinin Hive, Hokand, Buhara Hanlıklarıyla olan ilişkilerini araştırmak isteyen Türkiyeli tarih araştırmacısı veya Hanlıkların Osmanlı imparatorluğu ile ilişkilerini incelemek isteyen Özbekistanlı tarih araştırmacısı için girmesi gereken arşiv yalnızca Taşkent arşivleri ve/veya kütüphaneleri veya yalnızca Osmanlı arşivleri ve/veya kütüphaneleri değildir. Türkiyeli ve Özbekistanlı tarihçinin eksiksiz, tam bir inceleme yapabilmesi için her iki tarafın da arşiv kaynaklarını bilmesi ve incelemesi gerekir. Prof.Dr. Üçler Bulduk, Prof.Dr. Abdullah Gündoğdu, Doç.Dr. Saime Selenga Gökgöz’ün bildirileri Hanlıklar dönemi, Çarlık ve SSCB Dönemi kaynak araştırmaları için Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi arşivlerinin baha biçilmez değerdeki belge hazinesine işaret edecektir.

    Türkiye ve Özbekistan’ın kaynak araştırmaları açısından böyle özel bir konumu vardır. Çünkü her iki ülke de tarihî ve modern Doğu ve Batı Türkçelerini bilen bilginler yanında tarih, bilim tarihi, din ve düşünce tarihi, sanat tarihi ve arkeoloji alanlarında Türkolojinin kaynak dillerine de hâkim, ciddî ve titiz ve bilinmeyeni araştırıp öğrenmeye gönüllü bilginler kadrosuna azımsanmayacak bir sayıda sahiptir. Fakültemizin taçlandığı şu sözleri bir kez de ben tekrarlamak istiyorum: Hayatta en hakikî mürşit ilimdir. İki ülkenin ortak ilmî mesaisinin neticeleri şüphesiz hem bugünümüze hem de geleceğimize, istikbalimize yol gösterici olacaktır.   

    Bizce yapılacak ilmî işlerin başında Türkiye ve Özbekistan kütüphane ve arşivlerindeki Timur dönemi ve sonrası araştırmaları için dilden edebiyata, tarihten bilim, din ve sanat tarihine uzanan bir hatta Türkçe ve diğer kaynak dillerdeki kaynak malzemenin tarih, yer, kişi, dil, konu ve ikincil yayın bilgilerine dair yapılacak ilişkilendirmelerle iki ülkenin bilim dillerinde; Türkiye ve Özbekistan Türkçelerinde toplu ve kritikli bir basılı ve elektronik kataloğunun hazırlanması ve neşredilerek araştırmacının hizmetine sunulması gelmektedir. Nitekim El-Biruni Enstitüsü Yazmalar Arşivinin Elektronik Katalogunun hazırlanması işi 2008 yılında projelendirilmiş ve hazırlıklarına başlanmıştır. Bu çalışmayı tamamlayan ikinci bir müşterek ilmî mesai Timur dönemi ve sonrası kaynak metinlerinin ilmî tenkitli neşirlerine girişilmesi ve bu tenkitli kaynak metinlerin elektronik veri tabanlarının oluşturulabilmesidir. Aslında bu işe Özbekistanlı ve Türkiyeli âlimler bugüne kadar yapmış oldukları ilmî kaynak neşirlerini birlikte belirleyecekleri kriterler ve prensipler ile yeniden ele alarak başlayabilirler bile. Çağımızın teknolojik imkânlarını da seferber ederek yapılabilecek böyle müşterek ilmî mesai için gereken tek şey Türkiye ve Özbekistan devletlerinin himayesinde akademik kurumların ilmî işbirliğine ihtiyaç duymaları, her iki ülkenin âlimlerinin eriştiği bilimsel bilgi birikimini bir araya getirmenin Türkoloji araştırmalarına vereceği büyük katkıyı görebilmeleridir.

    Bilim güçtür ve devletlerin ve onların toplumlarının gelişmesi, ilerlemesi ve kalkınması ancak devletlerin, ilmi ve sanatı himayesi ile mümkün olabilmiştir. Tersine de çevirerek söyleyebiliriz. İlmin ve sanatın himaye ve destek gördüğü ülkeler ileri ve kalkınmış veya ilerlemeye ve kalkınmaya açık ülkelerdir. Tarihin Türklerinin müreffeh, zengin ve şanlı dönemleri ilimde ve sanatta da zirvede olduğu dönemlere denk düşmektedir. Doğuda Timur ve evladının dönemi böyle ilmin ve sanatın zirvede olduğu müreffeh ve şanlı bir dönemdir. Batıda Fatih ve evladının dönemi ilmin ve sanatın da zirvede olduğu müreffeh ve şanlı bir dönemdir.

    Türkiye ve Özbekistan devletleri bu iki büyük ve zengin mirasın varisleri konumundadırlar.
    Bu iki büyük ve zengin miras arasındaki tarihî, coğrafî, sosyal, kültürel, edebî ve estetik zevk ilişkilerini ve müşterek yönlerini araştırmak ve incelemek için Türkiyeli ve Özbekistanlı âlimlerin birbirlerini tanımaları, uzmanlık bilgilerini paylaşıp birbirlerine aktarmaları ve hatta müşterek, ortak bir ilmî mesai içine girebilmeleri bir gereklilik, bir zarurettir. Bu sempozyumun Türkolojinin farklı disiplinlerini araştırma alanı olarak seçen iki ülkenin seçkin âlimlerini bir araya getirmesinden dolayı duyduğum mutluluğu huzurlarınızda ifade edebilmek için izninizi istiyorum. Toplantımıza maddî ve manevî destek sağlayan Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığına, Türk Tarih Kurumu Başkanlığına ve Ankara Üniversitesi Rektörlüğüne, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dekanlığına Türkiyeli ve Özbekistanlı üyelerden oluşan Sempozyum Düzenleme Kurulu Türkiye tarafı olarak teşekkürlerimi sunuyorum.   

    Toplantımızın Özbekistan Devletinin Cumhurbaşkanı Sayın İslam Kerimov’un himayelerinde kutlanan Taşkent’in kuruluşunun 2200. yılına rastlamasına da özel bir önem atfederek, Sempozyumun gerçekleştirilmesinde destek ve yardımlarını Düzenleme Kurulundan esirgemeyen Özbekistan Cumhuriyeti Büyükelçisi Sayın Ulfet Kadirov Beyefendi’ye ve onun şahsında Özbekistan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığına ve Üniversitemiz ve Türk Tarih Kurumu ile bu ilmî işbirliğinin sağlanmasındaki katkılarından dolayı El-Biruni Şarkşinaslık Enstitüsü Direktörü meslektaşım Prof.Dr. Behram Abduhalimov Beyefendi’ye ve onun şahsında çok değerli âlim ve devlet adamı Özbekistan Bilimler Akademisi Başkanı Sayın Şevket Halimov Beyefendiye huzurlarınızda teşekkürlerimi sunuyor, Sempozyumun Özbekistan ve Türkiye arasında daha ileri seviyede ortak çalışmalara bir başlangıç zemini olmasını diliyorum.

    Saygılarımla,

     

    Prof.Dr. F. Sema Barutcu Özönder
    e-posta: barutcu@humanity.ankara.edu.tr



     
    1
     

     
     
    1
     
     
    Sempozyum Ağ Evi
    1
    >> Hakkımızda
    1
    >> Kurullar
    1
    >> Bildiriler
    1
    >> Resimler
    1
    >> Duyurular
    1
    >> Haberler
    1
    >> İletişim
    1
    1

    Genel Bağlantılar

    1
    >> MTAD
    1
    >> ÇTLB
    1
    >> El-Biruni E
    1
    >> TTK
    1
    1
     

     

     

     
     


    Ankara ÜTTKEl-Biruni E

    Telif Hakkı © 2009, AÜ DTCF Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü. Tüm hakları saklıdır.
    Ankara Üniversitesi | Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi | Bölüm Ana Sayfası | Türk Tarih Kurumu  | El-Biruni Şarkşinaslık Enstitüsü